8/29/2009

Yarışmayı sevelim.

İnsanların hırslarına yenik düşmesi.
En kötüsüde size düşen gerçek.

Ne diyorsun yahu ne gerçeği ne hırsı...
açıklayacağım ama biraz kafa karıştıralım.
Bu dünyaya bir yetenekle geldiğinizi, bir fark yaratabileceğinizi düşünüyorsunuz.
Maharetinizi ölçülendirip ona bir kavanoz bulmaya geliyor sıra.
Bildiğiniz yaptığınız herşeyi içerisine koyuyorsunuz.
Sıkıştırıyorsun, kavanoza sığmayan ları görünce, seçenekleri azaltmaya karar verip, elemye başlıyorsunuz. Bu çok eski, bu uygunsuz, bu başkasının işine benziyor, bu kötü, bu iyi.......
tekrar doldurup kavanozu kapatıyorsunuz.


İstediğiniz tada ulaşmak için ise kavanozu defalarca karıştırıp boşaltma yoluna gidiyorsunuz.

Çünki bunca karmaşanın içerisinde, olgunların fark edilir olması zor.
Herbirini ayrı kavanoz a koymak fikri daha anlamlı oluyor.
Bir kaç adım geri çekilince;
Görünen manzara onlarca kavanoz.
Kavanozlar da öyle tek başlarına durmaz bunları pazara çıkarmak gerekir. Sergilemek harmanlamak başka insanlarla paylaşmak gerek.
İşin haz kısmı beğeni övgüler oluyor. Reel kısmı ise büyük bir emek ve sermaye. Ki; bunu başka bir beceri sahasında göremiyorsunuz.
Bir mütahidin zevk için bina inşa ettiğini görmedim. Varsa da onlarca değildir. Ya da Vardır belki? Araştırmak lazım.
Bir fotografçı örneğin yıllarını ve iyi bir servet gömmektedir sütüdyosuna.
Bir ressam keza öyle. Ya da bir heykel traş, bir yönetmen, bir ahçı ve yahut bir terzi yada stilist ..........
Sermayenin ötesinde önem taşıyan emek ve zaman.
Kırklı yaşlara gelip hala turşunun içerisinde debelenen insanlar var onlara hayranım.
Bitmeyen enerjilerini o amatör ruha sığdırabiliyorlar.
Netice olarak onlar da pazarda tezgahlarını açamak isterler.
Bu pazarın bir yöntemi olduğunu, yöntemlerinden biri olduğunu düşünüyorum yarışmaların.
Bir kıyas değil. Meziyeti bir standarta oturtup alın kardeşim budur demekte doğru değil. Yarışmaların bu şekilde anlaşılıyor olmasından rahatsızlık duyuyorum kendi adıma.
Ortaya koyduğunuz ürün sizin birikimlerinizin bir ecberi (özeti) ise kimin daha çok biriktirdiği ve emek harcadığı ön plana çıkıyor. Değerlendirmenin ölçütününde bu olması gerektiği kanaatindeyim.
Toplum a sanatı ve zanaatı ne kadar çok sunarsanız toplum aşina olur.
Bunu ne kadar teşvik ederseniz toplum da olgun ölçütlerde insana kavuşur. Bu gek olarak çıkmaz.
Konuşuldukça, öğretildikçe, dinledikçe, aşina oldukça, ödüllendirildikçe gelişir.
Eteklerinizdekini döktünüz, seçtiniz, gönderdiniz diyelim.
Size kalan gerçeği görmenizi engelleyen brokratik engeller bu seferde kanlı canlı insan suretinde karşımızda....
Bir süredir kurum ve kuruluşların, ulusal ve uluslar arası örgütlerin yarışmalarını takip ediyorum;
yurdum insanının, biçimsiz bir ölçüyle hadi sanat yapın demesini izliyorum. Hatta ödülleri yarışma zamanına kadar açıklanmayan yarışmalara şahit oluyorum. Devlet görevlilerinin, belediye encümen üyelerinin jüri olmalarına şahit oluyorum. Toplumsal duyarlılığı artırmak adına, yemek masasında karar alınan, yemek masasında ki faturasının bile ödülden daha yekün olduğunu düşündüğüm yarışmaları görüyorum. Hadi yarışma düzenliyelim. Yarışamaları sevelim, sana ödül yok senin aslan aslana hiç benzemiyor. Bu ne kardeşim kadın çıplak abes, ressama söyleyin giydirsin.... bu ne biçim film adam hep yürüyor....
Herşeyin terbiyesi var. Bu kültürü solumamış bilmemiş insanları, yoğurmak lazım. Kaz heykelini kaza benzetemiyen belediye başkanının, heykeli yapan sanatcıyı çağırıp ta şunu kaza benzet demesi kadar terbiyesizce birşey olabilirmi. Brokratik engele takılmış malesef :)
Sanatçının vede zanaatçının da kendi yapıtına karşı bir kültürü olmalı gelişmeli. Bu tavıra karşı durmalı. Yada yarışma kazanmak adına herşeyi mübah görmemeli.
Ödüle değinecek olursak.
Oyma ustası çırağın da olgunluğu görünce ne hediye verir?..................
Gül ağacından bir tokmak tutuşturup eline tezgahı gösterir. O işin kültürü ahlakı bunu gerektirir.
Oyma bıçaklarını ve ağcı heryerden alabilirsiniz. Gül ağacından iyi bir tokmağı ve ağcın kültürünü ancak ustanın elinden alırsınız. Birikimin ölçütü odur. Tokmağı sert kullanırsanız gül ağacını ezersiniz. Yumuşak kullanırsanız yorarsınız. Kıvamında kullanmak gerekir.
Yarışmalardaki ödüller belirlenirkende bu kıstas göz önüne alınmalı. (Bencil bir düşünce) Fotografçı yeni bir fotograf çekebilmeli ödülü ile. Yani gezebilmeli seyyaheliği sırtlanmalı ödülüyle. Sinemacı yeni bir film yapabilmeli, ressam boyasını, fırçasını ve tuvalini koyabilmeli. Fevzan bir tavırla oturabilmeli hayatın ortasına, ki; dolduracak bir kavanozu daha olsun.
Evet ödül bu olmalı dolduracak bir kavanoz.

1 yorum:

Zehra Gürgen dedi ki...

Söyleyecek söz bulamıyorum.Tek kelimeyle haklısın ve bunu o kadar güzel ifade etmişsinki..Hayran kaldım..