12/30/2009

bol huzur, bol sağlık


Yeni yıl yaklaştıkça kızım sıkıştırıyor.
(Maksat belli hediye olarak ne istediğini duyuracak.)
- Baba
- Efendim kızım.
- Yeni yılda ne istersin.
- Kızım senin sağlıklı, mutlu gülen yüzünü isterim.
- Hayır kendin için ne istersin.
- Sağlık ve huzur kızım...
- Hayır hediye olarak ne istersin.
- Sağlık ve huzur
arkasından sıralıyor."Giyecek, yiyecek, oyuncak, ......... "aklına ne gelirse, benimde domuzluğum tutuyor....aynı cevabı veriyorum.

(Bu yazımı da adadoksan ın kızı Deniz ve kızım Derin le süslemek istedim.
Sevgili Ayşegül’ün (adadoksan) Buca- Kaynaklara bağlı Vişneli köyünde yürüyüşe davet etti.
Çok güzeldi. Tekrar teşekkür ediyorum.)
















Değil yeni yıldan, hayatın kendisinden de dileğim aynı. Sağlık ve huzur. Beklenti içerisine girilince hayat hep kaçan, sen ise kovalayan oluyorsun. Zaman la bir kaç şey yakalasan da beklentinin kırılganlığı ile elinde toz duman oluyor. Sadece yaşamak daha manalı. Adımlar atıp durumu yaşamaya başlayınca, gelene de gidene de selametle. Tepkileriniz ona göre oluyor. İnsanların beklentilerine Musa olamasanız da fikriniz oluyor vakalarda.

11/24/2009

Sevmedim, sevemedim.



Bayramların mutluluk, huzur, barış, bolluk ve bereket getirmesini diler insanlar. Bayram namazından sonra doğru eve gelirdik kimse ile bayramlaşmazdık, aile büyüklerinin ellerini öpmeden. Önce babamı beklerdik sırası ile el öper, hayırlar alır nice bayramlar dileğini suvardık yüzlere. Hiçte gülen gözler görmezdik; Hepsi buğulu bulutlu...


Mezarlıklar ziyaret edilir. Dualar, ayetler okunurdu cevşenler den. Acıları yüzlerinde eve gelirlerdi büyükler. Tebessümleri biraz toparlasa da yüzlerini, o ezik özlem dolu bakışları birden değişirdi. Geçmiş, çocuklukları, kaybettikleri, özledikleri ve hatta hataları bir bir yüzlerinden akar, eskimişliklerini iç çekişlerle geçiştirirler di.
Kurbanlık pazarlarını gezerdik babamla.
Cebine koyduğu dilinden, dişinden artırdığı üç kuruşu bir koyuncağız a yada keçiye sererdi. Ortak kurban kesmek istemezdi. Pay ederken sefili parçasında ortağının gözü kalırsa hak geçer derdi. Bayramlaştıktan sonra ibadet gereği kanını akıtırdı. Ağlardı için için sesi titrer gözleri kızarır sâlavat boğazına düğümlenirdi. Canı çıkınca hayvanın yanaklarına yaşlar süzülürdü Nazlı beyin. Cana kıymak ne zor görürdüm. Şimdi ise sevemiyorum bayramları. Bir sıkıntı basıyor içimi. Kimse ile konuşmak bayramlaşmak gelmiyor içimden. Hatta yazmakta istemiyorum......Yok yazacağım.

10/12/2009

Biralı Börek


 
Karım kızıyor, kızım seviyor. Aslında karımda seviyor, lakin börek yapılınca yeniyor.
Nihayetinde can simitleriyle dolaşmak zorunda kalıp, aç kaldığımız zaman oralardan yakmak için kullanıyoruz.
Bira yerine sonraki börekte şarap kullanamayı düşünüyorum.
Alkollü içecek kullanmak istemeyenler sebze suyu yada yoğurt kullanabilirler. Sonuçta alkol uçuyor....
çok hafif bir börek, kahvaltıda öğle saatinde, yada öğün geçiştirmek için fena değil.

9/29/2009

inanç güven ve peri tozu







Ram alalım, Ram verelim bilgisayara can verelim...


Korkmayın teknolojik şeylerden bahsetmeyeceğim.

Ram nedir? Bilgisayarlarımızın biz insanları yormaması ve de deli etmemesi için, makinedeki kasılmaları, duraksamaları duymadan rahat çalışabileceğimiz ortam yaratmaya yarayan geçici hafızalar. Bu geçici hafızalar insanoğlunda da var. Bizim insanımızda bir hayli fazla… dün ne yediğimi hatırlamıyorum örneğin.

Benim bir kızım, birde oğlum var. Kızım Yosun Derin, oğlum Asus R1E. İnsan evladı için hep dahasını ister. Kızım için huzur, sağlık ve şans, oğlum için ise sadece 4 GB Ram istedim. 2x2 OCZ. Onun için de sağlık ve şansı eklemeliydim... Rami araştırdım. Sipariş verdim. Biraz gecikmeli olarak geldi. (Marka ismi vermekte problem görmüyorum. OCZ İyi bir markadır. Enteresan ürünleri vardır.) Ramleri açtım taktım bir heyecan bir sevgi dalgası ve dumur…

9/22/2009

Şarap

yarışmadan çok bahsettim. günüde eski bir öykümle bitireyim istedim."Şubat 2007 de yazdığım Şarap"

“Özünde insan saklar.

Üzerine söylenecek söz yok, hayatın

süsü kısaca.

Lazım değildir; günden zevk almaya vesiledir.

Yudumda; toprağı, tezeği, teri, küfü, güneşi, aşkı, efkârı saklar.”

Gün heveslidir. Sırtımda toparlaya bildiğim kadar çalı çırpı türkülerle halleşirken, öfkem derinlerde fırsat kollar. Bir yolu giymektir, taze bir ele varmaktır kavgası. Gün batar içime, sabaha yakınken,

“Bugün!” derim.

Bahçelerin yelleri, anızlar arasından kuruları biriktirir evin avlusuna. Kış okşar geceyi. Yarın kar günüdür. Yüzümü keser ayaz. Yaralarımı siler, besbeter kanatır içimi.

Kimsenin duyarı yok, bakar gözleri.

“Ruhsuzlar!..”


Geçen yazdı yine gitme halleri doğardı sabahla.

Günü selamlayan Cevahir, delicedir. Yılanlar keserdi bağda önünü. Ölüme bakar susar. Cevabı bilirce çatar kaşlarını. Konuşur pulları kadar kelime eder. Çatal diller sözcükleri sarar usul usul


Yarışmanın Ardından


Tamek’ e teşekkür ediyorum. Yarışma davetleri ve yarışma paketlerinden ötürü. Yarışma bitti. Eğlenceli bir yarışmaydı. Elli küsur senedir bu ülkede raflarda durabilmek büyük bir özveri ve özen gerektiriyor olsa gerek. Bu nedenle de kutluyorum, Tamek’ i. Bu denli köklü bir firmayı eleştirmek haddim değil. Ama yarışmaya yönelik bencil düşüncelerimi de yazmak istedim.

8/29/2009

Yarışmayı sevelim.

İnsanların hırslarına yenik düşmesi.
En kötüsüde size düşen gerçek.

Ne diyorsun yahu ne gerçeği ne hırsı...
açıklayacağım ama biraz kafa karıştıralım.
Bu dünyaya bir yetenekle geldiğinizi, bir fark yaratabileceğinizi düşünüyorsunuz.
Maharetinizi ölçülendirip ona bir kavanoz bulmaya geliyor sıra.
Bildiğiniz yaptığınız herşeyi içerisine koyuyorsunuz.
Sıkıştırıyorsun, kavanoza sığmayan ları görünce, seçenekleri azaltmaya karar verip, elemye başlıyorsunuz. Bu çok eski, bu uygunsuz, bu başkasının işine benziyor, bu kötü, bu iyi.......
tekrar doldurup kavanozu kapatıyorsunuz.

6/18/2009

Kabak Narin

Tarif benim tarif ama başka türlü yapan insanlarda vardır. Çok maharet isteyen bir tarif değil.
Kabakları pazarda görünce dayanamadım. Ki kabak yemeğini çocukken sevmezdim, yerdim ama bir eziyetti. Daha sonraları kabağın ne kadar lezzetli olabileceğini keşfettim. Kızartmasını yoğurtlayıp yemeyi, haşlayıp salatasını yapmayı, peynirli iç ile dolmasını, közlemesini ve mücverini. En tatmin edeni ise közledikten sonra, limon, tuz , karabiber, zeytinyağı harmanı oldu. Uzatmadan…….


Malzemeler: (3 kişilik) biz üç kişiyiz.
3 adet tombul (yayla) kabak.(İçleri oyulacak kabukları bir şerit halinde soyulacak. )250 gr kuşbaşı (kuzu) ( dana da kullanılabilir lakin daha lezzetsiz ve sert olur) 1 adet iri patates. (küp şeklinde doğranacak)2 adet tatlı biber,( halka şeklinde kabaca doğranacak.) 3 diş sarımsak.Sirke (elma sirkesi kullandım. Yerine taze portakal suyu ya da yarım misket limon suyu da kullanabilirsiniz. )
İki adet soyulmuş iri domates. (bir çay kaşığı tuz, bir yemek kaşığı sirke ve yarım çay bardağı zeytin yağı ile yarım saat bekletin.2 ya da üç tane havuç.( soyma bıçağı ile ince şeritler haline getirip bir kaba koyalım bir tutam Tuz zeytinyağı ve sirke ekleyelim beklemeye bırakalım)3 yaprak reyhan.Zeytinyağı. TuzTatlı kırmızı toz bi

Yapılışı( iç):
Bir miktar zeytinyağını tavaya koyalım. Biberleri ve sarımsakları karıştırarak 15 – 20 saniye kızartalım. Sonra patatesleri ekleyelim patatesler hafif kızarmaya başlayınca bir tatlı kaşığı toz biber koyalım.

Kuşbaşılarını da ekleyip etler kendilerini toplayıncaya kadar karıştırın. Ateşi açın ve domatesleri ekleyin domat e sler suyunu bırakmaya yakın söndürün. (Tam pişmemiş olsun.) Kabakların altlarına birer yaprak reyhan yerleştirip bu içle doldurun. Ve tepsiye yerleştirin. Arzu ederseniz birer ölçü tereyağı üzerlerine koyabilirsiniz. 180 derece de fırında 45 dakika kadar pişirin. ( kabakların kızarmasını isterseniz 10 dakika daha pişmesine izin verin.) Kabakların çok pişmesine fırsat vermeyin. Az pişmiş kabak daha sağlıklı ve daha lezzetlidir.


Servis:Hazırladığınız havuçları tabakların ortasına yayın ve kabağı oturtun. Birkaç dal maydanoz yada dere otu ile süsleyin.

Desthuş














Çocukluk; mesleklerin nizamlarında ölçü aramadan,
çoban olmak ister. İki üç davarı güderce koşturur, o tepe ile bu tepe arasında. Bildim; çoban olup güne doymak, insanın asıl özünde olana, börtü böceğe bulanmakmış beklenti. Nice sonrada vardığım nokta, yine o tepeden bu tepeye koşuşturmakta olduğum. Ama ne börtü var ne böcek.

Meziyet tekte olsa bir tomur daha koymak gerekiyor üzerine. Hayatı huzursuzca sevmek çok mana katmıyor ömre. Her şeyi kendi özünde ve kararında sevmek gerekiyor bekleneni de. Elde sopa günün orasını burasını dürtüklemek; ne o günü değiştiriyor, nede koyunu adam ediyor.
Kararsızlıkları miskinlikleri bir kenara koyup of çektikçe üzerlerine daralıyor gün ve kararıyor.
kime ne?!………..

5/10/2009

İğne iplik efendisi.




Mevsim güz, anne kız, merdivenin altı masal, üstü kör imiş. Zaman kul, insan efendi, kedi vezir, fare kral, toprak aç, yoksullar tokmuş. Beklenen olmuş vaka gelmiş insanın avucuna kubur u sürüp ol demiş ve olan olmuş. Marifet i olana pir, parası olana köle düşmüş.
Şarapları ve sevdaları bol, yokuşları yorgun şehrin insanları. Görmek yaşamak nasip oldu ise ne mutlu. Yaşamayanlar, size zor.
Hepimizin teni muhtaç, hepimizin kışı, yazı eline bakar. İdris ten el almak komşu olmak mı maksadı. Bu denli didinmesi çalışması ve susması. Diğerlerinin tezgâhı şaşalı kalabalık ve pazarlıklı. Kimsenin görmediği ama herkesin uğradığı taburesi nede huzurlu. Soba üstünde hazır çaydanlık, yanı başında bakışıyla demler dolduran çırak. bu sessizlik kaç fersah. Astarı gümüş ceketler cepleri boş, içini dolduran insan, kapıdaki kediler ne kadar zengin.



4/11/2009

zor yazılar



Uzunca süredir yazmıyorum. Yazacak onlar var. Ve onların yanından geçerken utanıyorum. Kafamda uçuşan, üzen, depresif hallere bürünen kelimeler dürtüyor, yazının başına oturunca küsüyorlar. Bir çukura karanlık bir yerlere büzüşüyorlar. Onları yerinden çıkarmak, nice sakin zamanlara, gecelere ya da anlara muhtaç bekliyorlar. Bir koyu kahve arada sızlayan dişim, hiç bir şeyi toparlamıyor bol sinir bol boşluk. Kadını kıskanıyorum; oturmuş başucumda eli harflerde dolaşıyor. Fotoğrafları sıralıyor, mutfakta can verdiklerini yılmadan blog sayfasına diziyor. Arada bir dürtüyor. Bir bakış yine boşluktan çıkıp onu izliyorum.
Bir yerden çıkmalı derken eski yazılar dan başlamak heves getirdi...




Her şey kadar mavi her şey kadar aktı ve apaçıktı öfkesi. Deli bakışlarla süzerken vitrinleri, kaldırımları; üzerindeki miydi paha eden.


Yahut; yediği, içtiği, düşlediği, arzuladığı. Yürüdükçe, baktıkça sokaklara, "başlangıcı vardır elbet" dediği yollar, gidecek yeri olmayan için nede süslü. Başlayınca yürümeye biteceği ya da ulaşacağı yok. Değiştirecek namı yoktu. Olsa da sureti kadar olurdu. Ya da görenler kadar olurdu. Avuçlarındaki çizgi kirden, pastan görünmezken kader okuyamazdı elbet, kulun geçmişini geleceğini. Üzerine silip avuçlarını taze başlangıç umarca hareketlendi sonra durdu. Nereye. Etrafına bakınırken ne koca şehir, ne kocaman binalar, ne kadar çok insan mı? Demeli; yoksa ne yalnız adam. Durduğu yerde bilmeceydi ve ucundan bakılınca, hayattı. Ötesi hayata mim di tutunduğu dal ve sel. Tutarlılık arasa da içinde kocaman bir kıvılcım kıpırdanmaktan yorgundu. Yürüdü, sustu.